TÜRKİYE'NİN EN BÜYÜK SORUNU SİZCE NEDİR ?

TÜRKİYE'NİN EN BÜYÜK SORUNU SİZCE NEDİR ?

İlter TURAN                                                                                 

                                  siyaset penceresi

 

Size şu anda Türkiye’nin siyaset alanındaki en büyük sorunu nedir diye soracak olsam, acaba nasıl cevap verirdi niz? Belki bazı okuyucularım Avrupa Birliği ile ilişkiler, diğerleri Kıbrıs diyeceklerdir. Son günlerde alevlenen tartışmaların ışığı altında Kürt sorunu diyenler de çıkabilir. Eğer, şu sıralarda Türk lirasının aşırı değerli olduğunu düşünüyorsanız ya da iş arayıp bulmakta zorlanıyorsanız, iktisat kaynaklı bir yanıt vermeniz muhtemeldir. Tabii, bazı kişilerin ahlak çöküntüsünden dem vurması, diğerlerinin laiklik ilkesine yeterince titizce uyulmadığından yakınması da mümkündür. Uzun bir liste oluşturmak mümkün ama buna gerek olduğunu sanmıyorum. Ülkemizin gündeminde belirli bir yeri ve önemi olan çok sayıda sorun olduğunu hepimiz biliyoruz. Fakat ben size sorunların anası bir sorundan söz etmek istiyorum. Biz, başta siyaset adamlarımız olmak üzere, sorunları ideoloji düzeyinde ele alıp tartışmayı seviyoruz, meseleyi ayrıntılarıyla incelemek, çözüm üretmek üzerinde fazla  durmuyoruz. Hatta bir adım daha ileriye gitmeme müsaade ediniz. Çoğu zaman başkalarının icraatine ideolojik temelli tepkiler veriyoruz, tepkilerimiz bir çözüm önerisi içermediği gibi, olsa olsa çözümü güçleştiriyor.

 

         Söylemek istediğimi biraz daha ayrıntılandırayım. Bir durumun önce sorun olduğunun anlaşılması lazım. Hoşumuza gitmeyen herşey bir sorun olmayabilir. Önce bir durumun bir sorun olduğunu belirlemek gerekecektir. Örneğin sıcak bir Pazar günü plajlar çok dolu olabilir, kumsalda yer bulamayabilirsiniz, bu durumu kendi açınızdan bir sorun olarak nitelendirebilir, hatta “Halkın izdihamından vatandaş denize giremiyor”  türünden vecizeler üretebilirsiniz ama karşınızda toplumsal anlamda bir sorun yoktur. Bir durumun siyasi bir sorun olarak algılanabilmesi için nisbeten geniş bir toplum kesimini ilgilendirmesi, giderilmesi için yaygın istek bulunması ve giderilmesinin kamu politikasının görevleri arasında olduğunun kabul görmesi gerekiyor.

 

         Bir durumun siyasetin gidermesi gereken bir sorun olduğu kanısına varılacak olursa, ikinci aşama sorunun tahlilidir. Duruma yol açan etkenler nelerdir? Bunların görece önemi veya ağırlığı nedir? Bunlardan hangilerine kamu politikaları aracılığıyla müdahalede bulunma olanağı bulunmaktadır? Sorunu gidermenin farklı yolları yöntemleri var mıdır? Bu yollardan her biri ne

gibi kaynaklar gerektirmektedir? Müdahalenin arzulanan sonuçları yanında


arzulanmayan muhtemel sonuçları söz konusu mudur? Bunlar nelerdir? Bir alanda yapılmak istenenle diğer alanlarda yapılanlar veya yapılması tasarlananlar biribiriyle bağlantılı mıdır? Bunlar biribirini nasıl etkilemektedir? Ancak durumun tahlili ve çözüm yollarının belirlenmesinden sonra yapılacak seçimde kişilerin, grupların ya da siyasi partilerin sahip oldukları fikir çerçeveleri, felsefi tercihleri, ve tabii ki maddi çıkarları etkili olacaktır.

 

         Size sunmaya çalıştığım bu modelin gerçek yaşamda olmayan, idealleştirilmiş bir model olduğunu herhalde sezdiniz. Örneğin, bir siyasi parti bir durumun sorun olduğuna hükmederken, bir diğeri sorun olmadığını ileri sürebilir. Fakat, bir sorunun varlığı toplum tarafından yaygın kabul görürse, o konu gündeme zaten kendiliğinden girer. Ardından sorunun tahlili, nereden kaynaklandığı ya da nedenlerinin ne olduğu konusunda farklı teşhişlerin yapılması, buna bağlı olarak farklı tedavilerin önerilmesi sözkonusu olmak gerekir. Başka bir ifade ile, bir sorun olduğunu iddia ya da kabul eden aktörlerin, başta siyasi partiler olmak üzere, sorunun bir çözümlemesini yapmış, inandırıcı bir çözüm üretmiş ve bunu kamuya önerebilir durumda olmaları beklenir.

 

         Acaba bizde durum böyle mi? Pek öyle gözükmüyor. İlk paragrafta örnek verdiğim sorunlardan herhangi birini inceleme konusu yapabiliriz. Gelin, bugünlerde bir miktar yatışmış görünse de, sonbaharda yeniden alevleneceğini sandığım yüksek öğretim “sorunu” örneğini ele alalım. Liseyi bitiren çok sayıda çocuğun üniversiteye girememesi, lisenin son yılının tamamen üniversiteye giriş hazırlık yılına dönüşerek amacından uzaklaşması, üniversite girebilenlerin önemli bir bölümünün aslında istemediği bir alanda öğrenim görmesi, azımsanmayacak sayıda üniversite mezununun iş bulamaması, sanıyorum bir sorunun varlığına işaret ediyor.  İçinde yer almaya çalıştığımız Avrupa ülkeleri camiasında çözümün hangi sınırlar içinde oluşturulabileceği az çok bellidir. Şimdi size bir soru? Sizce, herhangi bir siyasi partimiz sorunun ciddi bir analizini yapmış mıdır? Kapsamlı bir çözüm önerisi oluşturmuş mudur? Bunu daha genel bir bütün içerisine, bir siyasi felsefe ve hatta çıkar temeline oturtmuş mudur? Geçmişteki tartışmalara bakacak olursak, bu sorulara olumlu cevap vermek mümkün değildir.  Her iktidar kendi dar çıkarlarıyla ilgili bir takım değişiklikler arzulamış, muhalefet de alternatif sunmaktan ziyade “istemezük” türünden tepkiler vemişlerdir. Bazen bir dönem önce kendilerinin önerdiklerini başkaları önerince, şiddetle karşı çıkmakta sakınca görmedikleri de biliniyor.

 

         Yüksek öğretim konusunda durum böyle de, AB ilişkileri, Kıbrıs, “etnik sorun” ve diğer alanlarda farklı mı? Ne dersiniz? Acaba bu sorunların kök sorunu nedir, bilmiyorum biraz anlatabildim mi?

Sitemizde yayınlanan makale, yazı, döküman, dosyalar ve resimler izin alınmadan ve kaynak gösterilmeden kullanılamaz.
Copyright © 2014 Ruyiad Tüm Hakları Saklıdır.
Sitemap