IRAN’IN NÜKLEER GİRİŞİMİNE KARŞI TUTUMUMUZU GÖZDEN GEÇİRMELİYİZ

 

 

Prof.Dr.A.İlter TURAN

                                            SİYASET PENCERESİ

Başkan Obama, yönetimini niteleyecek bir eser olarak gördüğü genel sağlık sigortası mücadelesini kazanınca, siyasi rakiplerine karşı güçlendi. Ülkesinin iç siyasetinde güçlü olmayan bir liderin uluslararası alandaki gücü de sınırlı olur. Şimdi durum değiştiğinden, Başkan Obama dış sorunlara da daha fazla vakit ayırmaya  başladı. Göreve başladıktan kısa bir süre sonra Barış Nobeli’ni kazanmıştı.  Salt barışı güçlendirme niyetini dile getiren bir siyaset adamına ödül verilmesi o zaman yadırganmıştı. Herhalde Başkan da icraate geçmeden ödül almış olmasının manevi ağırlığını duyduğu için, şu sıralarda enerjisini  uluslararası sistemin sorunlarına yöneltilyor.

 

            Tamamladığımız hafta Amerika ile Rusya arasında nükleer silahların azaltılmasıyla ilgili bir anlaşma imzalandı. Bu anlaşmanın ana fikri Sovyetler  döneminde geliştirilmişti. İki ülke karşılıklı olarak stratejik nükleer silahlarını sınırlamayı, benimsenen sınırı aşanların imhasını kabul etmişler, tarafların sözlerini yerine getirdiklerini saptamak için kullanılacak yöntemler üzerinde mutabık kalmışlardı.  Uzlaşmanın mantıki temelleri sağlamdı. Tarafların elinde dünyayı birkaç defa yok edecek silah gücü oluşmuştu. Bu pahalı stokun bakımı, muhafazası, yenilenmesi büyük sorundu. Halbuki, nükleer dehşet dengesi, ilk nükleer darbeyi  vuranın alacağı cevabın kendisine kabul edemeyeceği kadar büyük zararlar vermesi dolayısıyla, kimsenin ilk darbeye başvurmayacağı varsayımına dayanıyordu. Dolayısıyla bu kadar fazla silaha ihtiyaç yoktu.

 

Başlangıçta başarılı yürütülen bu süreç daha sonra muhtelif nedenlerle yerini durgunluğa bıraktı.  Rusya ‘da yönetimin istikrar kazanması; yeni yönetimin Amerika’nın gücünün sınırlarını daha iyi değerlendirerek, tek başına dünya nizamı oluşturmak yerine uluslararası işbirliğine yönelmesi; dünyada yeni güç odakları oluşması karşısında iki ülkenin birlikte hareket etme gereğini duymaları,  sürecin yeniden canlanmasına katkıda bulunan sebeplerden bazıları.  Tabii, bir önemli hususu daha gözden kaçırmamak gerekiyor. Nükleer silaha sahip olmayan bazı ülkeler de bu silahları geliştirmeye özeniyorlar. Pakistan, Hindistan, Kuzey Kore ve İsrail kendi silahlarını geliştirmeyi başardılar. Şimdi İran da benzer bir gayret içinde.

 

Nükleer silahların yaygınlaşması iki tür tehlikeyi beraberinde getiriyor. İlkin,  iki ülke arasında iyi işleyen dehşet dengesi hesaplarını tutturmak , ülke sayısı yükseldikçe zorlaşıyor. Yanılma olasılığı yükseliyor. İkinci olarak, yeni bir ülkenin nükleer silaha sahip olması, komşularını aynı işi yapmaya tahrik ediyor.  Böylece denetlenmesi  giderek güçleşen bir nükleer silahlanma yarışının başlaması önlenemez hale geliyor. Başbakanımız İran’ın nükleer silahlanma girişimini ciddiye almıyor, “Herkesin barışcıl kullanıma hakkı var, esas sorun Orta Doğu’nun nükleer silahlardan arındırılmasıdır” türü gerekçelerle komşumuzu destekliyor. Bu tavır dünyanın gidişine  aykırı. Türkiye’ye kazanç sağladığı da tartışılır. Bütün Arap dostlarımızın İran’ın girişimine karşı olduğu unutulmamalıdır. Ben gelecekte ülkemin İran’ın da var gerekçesiyle nükleer silah geliştirmeya mecbur kalmasını arzulamıyorum. Türkiye nükleer silahlanma konusundaki tutumunu vakit kaybetmeksizin gözden geçirmelidir.

 

 

Sitemizde yayınlanan makale, yazı, döküman, dosyalar ve resimler izin alınmadan ve kaynak gösterilmeden kullanılamaz.
Copyright © 2014 Ruyiad Tüm Hakları Saklıdır.
Sitemap