BİR SORUN OLMADIĞINI SÖYLEYEBİLİR MİSİNİZ?

BİR SORUN OLMADIĞINI SÖYLEYEBİLİR MİSİNİZ?

İlter TURAN                                                                                 

                                  siyaset penceresi

 

Ülkemiz halkının muhtelif kökenlerden geliyor olmasının son günlerde yol açtığı tartışmaları eminim ki sizler de ilgiyle izliyorsunuz. Aslında tartışma konuları yeni değil. Gündemimize girip, bir süre oturup, sonra çıkan konular. Bunlar,  muhtelif nedenlerle arada sırada alevlenir, sonra bir süre unutulur gibi olurlar, derken ortaya yeni bir vesile çıkarlar ve tartışma tekrar başlar. Genelde tartışmanın hamasi boyutu akli boyutunun ötesinde gider. Karşılıklı suçlamalar yapılır. Bir taraf, ülkenin bölünme tehlikesinden, milli birliğe ihanetten bahsederken, diğer taraf ırkçılık, demokrasi düşmanlığı gibi etiketleri seferber eder, ortalık toz duman olur. Böyle bir ortamda sorunları akılcı bir biçimde ele almak zaten pek mümkün değildir. Gündeme yeni konular girince, tartışma soğumaya terkedilir. Ancak sorunların çözümüne dönük fazla bir iş yapılmadığı için konuların her zaman yeniden gündemin başköşesine oturması olasıdır.

 

         Bu seferki tartışmamızı başlatan Şemdinli olayları ve bunu izleyen gelişmelerdir. Malumunuz, başbakanımız bölgeyi ziyareti sırasında, daha önceleri de şu veya bu şekilde sözü edilmiş bulunan bir üst kimlik-alt kimlik tartışmasını alevlendirdi. Başbakanımıza göre, ülkemizin vatandaşlarının üst kimliği Türktü. Buna karşılık, ülkemizin insanının birbirinden çok farklı alt kimlikleri olabiliyordu. Kürtlük de bu alt kimliklerden biriydi. Kişi Türk üst kimliğini benimsediği sürece, farklı bir alt kimliği benimsemesi bir sorun değildi. Sorun bir demokrasi sorunuydu; demokratikleşme ile kendiliğinden ortadan kalkabilirdi. Daha önce benzer konuşmalara şahit olmuş bulunan bölge ahalisi, başbakanın sözlerine ihtiyatla yaklaşıp, “Hele biraz bekleyelim ve ne olacağını görelim” tutumunu benimserken, muhalefetimiz kıyameti koparmaya başladı. Bu yoldan gidilirse, ülkemizin bölüneceğini, ilerri sürdü. Başbakanımız ise, yurt dışından tartışmaya devam ederek, Türkiye’deki muhtelif kökenden gelen insanları dinin birleştirdiğini beyan buyurdu. Bu arada basınımız hapiste bulunan PKK lideri Öcalan’ın görüşlerini de yayarak, tartışmayı daha da karmaşıklaştırdı. Belli ki, konu bir süre daha tartışılmaya devam edecek.

 

         İsterseniz, Kürt sorununun verilerini birlikte saptamaya çalışalım. Bu verileri belirlemeden tartışmaya girişmek, çözüm aramak pek faydalı bir icraat olmayabilir. İlk verimiz, Türk kelimesinin hem Türkiye Cumhuriyeti


vatandaşlığını hem de etnik kökeni anlatmak için kullanılmasıdır. Bu ikili anlamdan yola çıkan bazıları, vatandaş olmaktan kaynaklanan Türklük sıfatını etnik türdeşlik ifade ediyormuşçasına yorumlamaktadır. Bu kişiler, aykırı yönde iddaları da etnik türdeşlik biçiminde yorumladıkları ülke bütünlüğüne karşı bir tehdit olarak görmektedirler. İkinci verimiz ise, bir kısım  vatandaşımızın Türk vatandaşlığına itirazları olmamakla birlikte, etnik bakımdan kendilerini Türk olarak tanımlamamalarından kaynaklanmaktadır. Etnik tanımla siyasi tanımı eş tutanlar ise, böyle bir ayırımı öne sürmenin zaten Türk vatandaşlığını benimsememek manasına geldiğini, uzun dönemde ayrılmaya temel teşkil edeceğini ileri sürmektedirler. Üçüncü verimiz, Amerika’nın Irak’ı işgalinden sonra Kuzey Irak’ta bir Kürt federal biriminin oluşmuş bulunmasıdır. Bu bölge, Irak’ın diğer bölgelerinden farklı olarak, istikrarlı bir gelişme çizgisi izlemekte, refahı artmaktadır. Buranın Türkiye’nin Güneydoğusu için de bir çekiş merkezi olacağından endişe edilmekten öteye, Irak’ın dağılması durumunda burada oluşacak devletin Türkiye yönünde de yayılmak isteyeceğinden rahatsızlık duyulmaktadır. Dördüncü verimiz, Türkiye’nin gerek kendi iç sorunlarının hallinde, gerek komşularıyla olan ilişkilerini yürütürken ancak belli yöntemlere başvurabileceğidir. Örneğin, Türkiye’nin uluslararası ilişkileri, sorunlarını cebir kullanmayı öngörmeyen yöntemlerle aşmasını zorunlu kılmaktadır. Son verimiz, insanlara zorla kimlik benimsetilmesinin olanaksızlığıdır.

 

         Şimdi size sormak istiyorum: bu tespitlerin ışığı altında, ortada hiçbir sorun yoktur diyebilir misiniz? Çoğumuzu memnun etmese de, ortada bir sorun var. Bunu çözmenin arayışı içinde olmamız lazım. Öngörülecek çözümün Türkiye’nin uluslararası ilişkilerini zedelemeyecek nitelikte olması zorunlu. Çözümün iç barışımızı da tehdit etmemesi ya da bozmaması gerekiyor. Bütün bunları düşündüğünüz zaman, iktidar ve muhalefetin sorumsuzca atışması yerine, işbirliğini öngören ortak bir arayış içinde girmeleri konuyu siyasi istismar konusuna dönüştürmemeleri esastır.  Oysa ne görüyoruz? İktidar ve muhalefetimiz kısa vadeli hesapları ön plana çıkararak birbirini suçluyor. Muhalefetimiz, farklı kimliği olduğunu söyleyen insanlara yeterince saygıyla yaklaşmazken, iktidarımız siyasi tartışmanın dışında kalması gereken ve vatandaşlığın koşulu olmayan dinin birlik nedeni olduğunu vurgulayarak puan toplamaya çalışıyor. Derdi olan insanlarımız ise, hala ilgi, saygı ve çözüm bekliyorlarö kırılıyorlarö yabancılaşıyorlar. Çözüm çok mu zor? Zihni kalıpları ve psikolojik engelleri aşabilsek belki de zor değil ama niyet etmek gerek. Biz ise adeta işin içinden çıkılmaz duruma gelmesini istercesine, “sorun vardır, yoktur” diye tartışarak vakit kaybediyoruz. Çok acı! Bir o kadar da tehlikeli!

Sitemizde yayınlanan makale, yazı, döküman, dosyalar ve resimler izin alınmadan ve kaynak gösterilmeden kullanılamaz.
Copyright © 2014 Ruyiad Tüm Hakları Saklıdır.
Sitemap