KIBRIS BAĞLANTILI KARIŞIK İŞLER

KIBRIS BAĞLANTILI KARIŞIK İŞLER

 

İlter TURAN                                                                                 

                                  siyaset penceresi

 

Avrupa Birliği ile ilişkilerimizde Kıbrıs’ın bir tıkanmaya yol açtığı düşüncesi ancak kısmen doğrudur. Evet, Kıbrıs Rum Yönetimi ve dış siyasetini Kıbrıs’ın ipoteğinden bir türlü kurtaramayan Yunanistan’ın Türkiye ile üyelik müzakerelerine devam edilmesini Kıbrıs’ta ilerleme kaydedilmesine (kendi istediklerinin olması şeklinde de okuyabilirsiniz) bağlamak istiyorlar.  Şayet arzulayacak olurlarsa, diğer üyeler engelin aşılması için gayret gösterir ve bu iki devleti etkisizleştirebilirler. Yapmıyorlar. Hepimizin gördüğü gibi, muhtelif mantık ya da mantıksızlıkların yönlendirdiği diğer bazı AB üyeleri Türkiye’nin AB üyeliği yönünde yol almasını engellemek için, daha önceleri Yunanistan’ın arkasına sığındıkları gibi, şimdi de Kıbrıs Rum Yönetimi’nin arkasına sığınıyorlar. Türkiye’nin önünün açılmasını Kıbrıs Rum Yönetimi’ne limanların açılmasına bağlıyorlar. Türkiye’yi attığı imzanın arkasında durmadığı için eleştiriyorlar. Kendi sözlerini tutmadıkları, Kıbrıs’ı üye alırken uluslararası hukuku ihlal ettikleri akıllarına bile gelmiyor.

 

         Olanlara biraz uzaktan baktığınız zaman, AB içindeki tartışmaların Türkiye ve Kıbrıs’la ilgisinin ötesinde AB’nin nasıl bir kuruluş olmak istediği, hangi yönde ilerlemeyi öngördüğü, nasıl bir vizyonu benimsediği ve benzeri konulardan kaynaklandığını görebiliyorsunuz. Bu gözlemle Kıbrıs’ın ilişkilerde hiçbir etkisi olmadığını söylemek istemiyorum. Ancak, AB’nin başta daha büyük olanları dahil diğer üyelerinin, Türkiye’nin de içinde yer aldığı bir gelecek resmi çizmiş olsalardı, Kıbrıs Rum Yönetimi’nin buna uymak zorunda kalacağını ileri sürüyorum. AB’nin içinde bir vizyon ve güç mücadelesi belirginleşiyor. Türkiye’nin üyeliği bu mücadeleyi etkileyecek, hatta sonucunu belirleyecek faktörler arasında. Dolayısıyla ülkemiz tartışmaların merkezine oturuyor. Kıbrıs ise taraflardan birinin işine gelen bir piyon.

 

Kıbrıs sorunu, ülkemiz içinde de her zaman başköşeyi işgal etmiş sorunlardan biri. Ulusal psikolojimizde önemli bir yeri var. Osmanlı İmparatorluğu 19. yüzyıl boyunca geriledi ve 20. yüzyılın başında sonra erdi, yerini bir ulus devlete bıraktı. Lozan ve sonrasında Ege ve Akdeniz’de bir Türk-Yunan dengesi kurulmuştu. Yunanistan bunu değiştirmeye uğraştı. Halkımız ise İmparatorluk döneminde Türklerin gidebilecekleri en son noktaya kadar zaten gerilediklerini, daha öteye gitmelerinin mümkün olmadığını bilinçaltında


muhafaza ediyor. Kıbrıs Türklüğü’ne güçlü destek vermeleri bunun doğal sonucu.  I. Dünya ve Kurtuluş Savaşları sonrasında kurulan dengede Kıbrıs İngiltere’nin sömürgesi oldu. Böylece, Ada Türklerinin can, mal, siyasi hakları bakımından geleceklerinin güven altında olması koşuluyla, başka yönetimler altında yaşayabileceği kabul edildi. Türkiye, şimdi bağımsız bir Kıbrıs çerçevesinde yine aynı durumu sağlamaya çalışıyor.

 

Sanıyorum kamuoyunun büyük kesimi, Ada Türklerinin varlığının güvence altına alınması koşuluyla varılacak bir çözümü desteklemeye hazırdır. Fakat, bir kısım kamuoyu Kuzey Kıbrıs’ın bizim toprağımız olduğunu düşünüyor, çözüm oluşturma girişimlerini de Kıbrıs’ı satmak olarak görüyor. Buna ek olarak, Kıbrıs’ın başka ellerde olmasının güvenliğimizi tehdit ettiğini ve dolayısıyla Kıbrıs’tan çekilemeyeceğimizi söyleyenler de var. Bu iki grup, Kıbrıs’taki mevcut durumu çözüm olarak görüyorlar. Durumun maliyetine bakılmaksızın devam ettirilmesi gerektiğini ileri sürüyorlar.  Türkiye’nin diğer alanlardaki dış ilişkileri ve hedefleri ile Kıbrıs’ta izlediği çizgi arasında bir denge kurulması zorunlu. Bu denge kurma çabalarında Türkiye’nin kabul edebileceklerinin asgarisi biliniyor. Kıbrıs Türklerinin varlığını ve bekasını sağlamayan herhangi bir çözümün kabul edilemez olduğu aşikar. Bunu gerçekleştirmek için çözüm aramamız, esnek davranmamız gerekiyor.

 

Kıbrıs’ta mevcut durumu çözüm diye niteleyenlerle AB içinde Türkiye limanları açsın diyerek, Kıbrıs üzerinden politika yürütenler arasında acaba bir “müşabahat” var mı der siniz? Soruyu anlamsız bulduysanız okumaya devam ediniz. Daha önce de konuya temas etmiştik, Türkiye’nin geçirdiği sosyo-ekonomik değişme, toplum yapısını, buna bağlı olarak da siyasal güç dağılımını değiştiriyor. Bu süreç içinde yükselenler, kazananlar olduğu gibi, gerileyenler, kaybedenler de var. AB’nin üyelik için öngördüğü Kopenhag kriterlerine uymak için yapılması gerekenler, aynı zamanda yükselen toplumsal güçlerin önünü açan, kaybetmekte olanların da gerilemesini hızlandıran adımlar. Toplum-devlet dengesinin yeniden kurulması sürecini yavaşlatmanın en belirgin yolu, AB ile ilişkilerin gelişmesini yavaşlatmak, belki de durdurmaktır. Bu babda Kıbrıs’ta esneklikten uzak tutumları savunarak destek toplamaya çalışmak kolay bir yol gibi gözüküyor. Son gelişmelerde kimin ne söylediğine ve ne yaptığına bakın, belki benim çözümlememi makul bulursunuz.

 

Kıbrıs zaten karışık bir konu. Herkes Kıbrıs’ı vesile edip kendi gündemini uygulamak isteyince, işler karmakarışık oluyor. Bakalım içinden nasıl çıkacağız?

Sitemizde yayınlanan makale, yazı, döküman, dosyalar ve resimler izin alınmadan ve kaynak gösterilmeden kullanılamaz.
Copyright © 2014 Ruyiad Tüm Hakları Saklıdır.
Sitemap