SİYASETTE TIKANIKLIĞA DOĞRU MU YOL ALIYORUZ

SİYASETTE TIKANIKLIĞA DOĞRU MU YOL ALIYORUZ

İlter TURAN                                                                                 

                                  siyaset penceresi

 

Siyasi meşrebini beğensek de, beğenmesek de, iktidar partimizin yakın zamana kadar gerçekleştirdiği icraatin olumlu yönlerinin ağır bastığını teslim etmemiz gerekiyor. Hükümet belki hazır bir iktisadi istikrar ve yeniden yapılanma programı devraldı ama, uygulamayı devam ettirmeyi de başardı, olumlu sonuçlar aldı. Özelleştirmelerde hiçbir iktidar bu kadar başarılı olamamıştı. Şu anda Türkiye dünya piyasalarının yükselen yıldızı konumunda. Dış politikadaki bir kısım kilitlenmelerin de açılması sağlandı. Kıbrıs’ta kimin makul olmayan taraf olduğu her gün daha belirgin bir görünüm kazanıyor. Sorunlarla yüklü olsa bile, Avrupa Birliği ile üyelik müzakereleri süreci başladı. Diğer komşularımızla olan ilişkilerde sağlanan gelişmeler, ülkemizin bölgede daha etkin bir konuma girmesine olanak veriyor. Evet, terörde kıpırdanma var ama bu olguyla şu veya bu şekilde başedebileceğimiz konusunda geçmişe göre kendimize daha fazla güven duyuyoruz.

 

         İşler iyiye gidiyor görünümü verirken hükümetin birden yönsüz yalpalamalara kapıldığı, zikzaklar çizdiği, gereksiz işlerle uğraşmaya başladığı izlenimi yaygınlaşıyor. Bunun altında giderilmesi zor olmayan ama ihmal edilirse büyük sorunlara yol açabilecek gelişmeler var. İlk sorun bir takım belediyelerin saçma sapan icraatlerinin sıklaşmasınden kaynaklanıyor. İçkiyi kamusal hayatın dışına çıkarmaya dönük uygulamalar, havuzdan tiyatroya kadar uzanma temayülü gösteren haremlik selamlık girişimleri, her devlet dairesine sirayet eden yoğun kadrolaşma çabaları, iktidar partisinin zaten aslında din devleti kurmayı amaçladığı ama şimdilik takiyye ile zaman kazanarak işlerini yürütmeği çalıştığı spekülasyonlarını güçlendiriyor. Şahsen bu spekülasyonların doğru olduğunu düşünmüyorum ama, çok sayıda kişi, hükümetin sözünü ettiğimiz eylemler karşısındaki kayıtsızlığını ileri sürerek, her yapılana kuşkuyla yaklaşıyor. Basit bir örnek vereyim. Şu anda Beyoğlu’nda tüm sokaklar kazılmış durumda, etraf çamur içinde. Muhtemelen bütün bunlar çevreyi güzelleştirmek, biraz da birkaç iktidar sempatizanı müteahhite para kazandırmak için yapılıyor ama çoğu kişiye sorarsanız, bu icraat dincilerin çağdaş Beyoğlu’nu öldürme girişimidir. Hükümet kendi felsefesine uygun hayat biçimini toplumsal bir hayat biçimine dönüştürmek istemediğini şu ana kadar yaptığından daha güçlü biçimde kanıtlamak zorundadır. Yoksa giderek güçlenecek ve iyi gidişe zarar verecek yeni bir toplumsal kutuplaşmanın temellerini atıyor olabilir.


 

         İkinci sorun, ilk sorundan tamamen bağımsız değil. Artık yakın gelecek diye tanımlayabileceğimiz bir dönemde yeni bir cumhurbaşkanı seçilmesi gerekecek. Bu konuda bir dizi spekülasyon yapılıyor. Aslında cumhurbaşkanlığı, Türkiye’deki muhtelif güç merkezlerinin kesişme noktasında bulunan bir görevdir. Bu görevin sahibi, siyasetin getirdiği ayrışmalara, farklılaşmalar karşı ülkenin bütünlüğünü ve birlikteliğini temsil etmekle yükümlüdür. Görevin şimdiki sahibinin bunu başarılı bir biçimde yaptığını söylemek kolay gözükmemektedir. Görevin yurtdışına dönük temsil boyutu da güçlüdür. Bu koşullar altında görevin, hükümete ve onun temsil ettiği siyasi temayüle saygıyla yaklaşmakla birlikte, toplumun diğer kesimlerinin de kolayca kabul edebileceği, eğitimi ile, yetişmesiyle, kültürüyle, yabancı dil bilgisi ile temayüz eden bir kişiye teveccüh etmesi, iç barışımız bakımından vazgeçilmez olacaktır. İktidara karşı güçlenen, yakın zamana kadar iktidara anlayışla yaklaşan çevreleri bile içine çekmekte olan şüpheciliği ortadan kaldırmak için, başbakan kendisinin cumhurbaşkanı adayı olmadığını, bütün ülkenin benimsediği, çağdaş bir adayın bulunabileceğini açıkça belirtmesi çok yararlı olacaktır.

 

         Üçüncü sorun Avrupa Birliği ile ilgilidir. Üyelik müzakereleri için saygın bir uğraş veren ve bunda başarı sağladığı kuşkusuz olan hükümetimiz birdenbire bir isteksizlik ortamına yuvarlanmış gözükmektedir. Müzakere takımlarının oluşturulmasında, işlerin yürütülmesinde, dışardan bakıldığında bir karmaşadır gidiyor izlenimi edinmek mümkündür. Müzakere sürecine hazırlanma, gerekli kadroyu kurma, eşgüdümü sağlama işlerinin yapılmadığından endişe ediliyor. Hükümetin kendinden olmayanları mümkün olduğunca işin dışında tutmaya çalıştığından kuşkulanılıyor. Demokratikleşme, insan haklarının iyileştirilmesi gibi alanlarda önemli değişiklikler yapılmış iken, uygulamada nefes kesilmeleri sıklaşıyor. Kararlılık zaaflarının ortaya çıktığını değerlendirenler çoğalıyor. Bazı kişiler, bütün bunları AİHM’nin türban kararından sonra iktidarın AB ile bütünleşmeye eskisi kadar sıcak bakmaması ile açıklıyorlar. Herhalde yanılıyorlardır ama insanlara yanıldıklarını gösterecek bir takım inandırıcı kanıtlar vermek gerekiyor.

 

         Hükümetimiz başta ekonomi ve dış ilişkiler olmak üzere demokratikleşme de dahil birçok alanda ülkemizi bir başarı çizgisine oturtmuşken, hem bu alanlardaki kazanımları yavaşlatacak hem de kendisini marjinalleştirecek bir yola girmekten kaçınmalıdır. Aksi halde, geçmişte pek yabancısı olmadığımız tıkanmalar geri gelir, yakaladığımız başarı çizgisini de kaybederiz. Henüz kimsenin durduramayacağı bir başarı çizgisini yakalayabilmiş değiliz. Uğraş vermeğe devam etmeliyiz.

Sitemizde yayınlanan makale, yazı, döküman, dosyalar ve resimler izin alınmadan ve kaynak gösterilmeden kullanılamaz.
Copyright © 2014 Ruyiad Tüm Hakları Saklıdır.
Sitemap