BİZİ DE SAYGINLIK SKALASININ ALTINA ÇEKİYORLAR!

BİZİ DE SAYGINLIK SKALASININ ALTINA ÇEKİYORLAR!

 

İlterTURAN                                      

                                                                    siyaset penceresi

 

Bir haftadır yurt dışındayım. Uzaklara gittiğiniz zaman ülke içinde cereyan eden  gelişmeleri izlemek kolay olmuyor. Nitekim hafta boyunca izlediğim kanallarda Türkiye ile ilgili tek haber, hafta sonuna doğru Isparta’da meydan gelen müessif uçak kazası oldu. Bu bilgi eksikliğine karşılık, dış dünyanın sizi nasıl gördüğü, sizin muhtelif aidiyetlerinizi nasıl algıladığı, nelere önem verdiği konusunda, ülkede yaşarken pek de farkında olmadığınız  bir biçimde fikir sahibi olabiliyorsunuz. Geçen hafta Batı kaynaklı haberlerin merkezine oturan ve bizi de dolaylı olarak ilgilendiren iki olay acaba hangileriydi? Belki tahmin edebilirsiniz ama bir ihtimal  edemezsiniz. İlki, Suudi Arabistan’da birkaç erkek tarafından ırzına geçilen genç kıza, sanki kendisi olayın müsebbibi imiş gibi ceza verilmesi. İkincisi ise Sudan’da bir İngiliz okul öğretmeninin sınıfın oyuncak ayısına isim bulunması için öğrencilerine danışarak Peygamberimizin ismini vermesi. Olay gerçekleştikten bir süre sonra yetkililere duyuruluyor, öğretmen tutuklanıyor ve mahkemeye sevkediliyor. Hapis ve kırbaç cezalarına çarptırılabilecek.

 

         Olaylar Türkiye’nin dışında cereyen etmiş ama gelin görün ki, yapılan değerlendirmelerde olayların cereyan ettiği ülkeler kadar İslam dininine de vurgu var. Haberleri dinleyen insanlar sadece Suudi Arabistan ve Sudan hakkında değil, İslam dini hakkında da bir takım kanaatlere ulaşıyorlar ve sonra nüfusunun çoğunluğu Müslüman olan ülkeleri bu kanaatlerin ışığında değerlendiriyorlar. Dolayısıyla, ülkemiz de ister istemez şu veya bu şekilde etkilenmiş oluyor. Bu olayları seyretmekle yetinirsek, tutum sergilemezsek; hatta “din kardeşlerimizdir, dış politkamızın gereğidir” filan diye hoşgörülü bir tutum alırsak, uzun vadede kendimize zarar veren bir yol izlemiş oluruz.

 

         Konumuzu birlikte irdeleyelim. Sudan’dan başlayabiliriz. Hemen belirteyim: Bir okulun oyuncak ayısına özel okula giden ve çoğu gayri Müslim olan bir takım çocukların Peygambermizin adını takmayı istemeleri, nasıl başka dinlere saygıyı esirgeyen bir ortamda yetişiyor olduklarını gösteriyor. Öğretmen de herhalde aynı koşulların ürünü. Bu işlemde herhangi bir mahzur görmemiş. Biraz akıllı ve sezgili olsaydı, çocukların isteğini ele alarak, bunu dinlere ve kutsal kişilere karşı saygılı olmak konusunda bir derse konu yapabilirdi.


Ayının isimlendirilmesini tabii karşılayıp, Sudan hükümetini suçlayan Batılı kaynakların, başka bir ortamda İsa ya da Musa peygamberin adının oyuncak ayıya verilmesini hiç de hoş karşılayacaklarını sanmıyorum. Kendi kültürlerini üstün gördüklerinden, diğerlerini istiskal ettiklerini farketmiyorlar bile. Fakat sonrası vahim. Bir okul yöneticisinin öğretmeni uyarması ile sınırlı kalması gereken bir olay, ceza davasına konu teşkil eden bir fiil sayılıyor. Buna bir de kırbaçlama gibi insan onurunu ayaklar altına alan türden cezalar ekleniyor. Ardından Cuma namazından çıkan kalabalıkların olayı büyüten kişi ve örgütlerin etkisiyle kin-nefret gösterileri var ki, beğenilecek hiçbir tarafı yok.

 

         Suudi Arabistan’daki olay kanaatimce daha bile vahim. Bu ülke kadınlarına ikinci sınıfın bile çok altında muamele yapıyor. Tecavüze uğrayan bir genç kıza ceza vermek, kadın sadece kadın olduğu için suçludur demek gibi birşey. Bizim gibi kadın-erkek eşitliğini kurmakta yeterli bulmasak da başarı sağlamış bir ülke açısından bu tavrın hoşgörülmesi mümkün olmamak gerekir. Türkiye, İslam dininin aydınlık yorumunun temsilcisidir. Suudi Arabistan’ın sergilediği ilkel yorumlara alternatif yorumlara öncülük yapmak bize düşer. Irzına geçilen kıza ceza vermek kabul edilemez bir tutum ise, öngörülen cezalar da insana saygısızlığı ön plana çıkaran yaptırımlar. Bunların karşısında birşey olmamış gibi davranmak, bunları tabii karşılıyormusuz, hatta onaylıyormuşuz izlenimlerini güçlendirmekten başka bir işe yaramayacaktır.

 

Sayın Cumhurbaşkanımız ve başbakanımız, kısa bir süre önce Suudi kralını otelinde görmeye gittiler, kral görüşme yapmak üzere Çankaya’ya gelmedi diye sert eleştirilerin muhatabı oldular. Eleştiriler protokol kurallarının ihlali temeline oturtuldu. Sayın İlter Türkmen, Hürriyet’teki yazısında bu eleştirilerin tamamen haklı bulunamayacağını çok mukni bir biçimde açıkladı. Sayın Türkmen, yazısında bir hususa daha işaret etmişti. Türkiye’de Suudi Arabistan’a karşı yüksek dozda bir alerji olduğunu,  halbuki Suudilerin dış politakalarında çoğu zaman Türkiye’yi desteklediklerini açıklamıştı. Suudilere (evet itiraf edeyim) benim de paylaştığım alerji, dış politkalarından gelmiyor. Dini yorumlama biçimlerinin çağımızdan çok uzak, basit ve başta kadın-erkek eşitliği ve insan haklarına saygı gibi temel endişelerden uzak olmalarından ileri geliyor. Ümit ederim, Sayın Cumhurbaşkanımız ve başbakanımız, kamuoyunun kızgınlığının nedenini doğru değerlendirler.

 

Kimse ortak dini paylaştığımız bölge ülkeleriyle dostane ilişkiler içinde olmamıza karşı değil, işbirliğini de reddeden yok. Ama, onların bir kısım iptidai uygulamalarını görmezlikten geldiğimiz zaman, bizi de kendileriyle beraber dünya saygınlık skalasını altına doğru çekiyorlar. Buna karşı çıkmak hakkımızsdır zannederim.

Sitemizde yayınlanan makale, yazı, döküman, dosyalar ve resimler izin alınmadan ve kaynak gösterilmeden kullanılamaz.
Copyright © 2014 Ruyiad Tüm Hakları Saklıdır.
Sitemap