İMAM HATİP SORUNU, DİN-DEVLET İLİŞKİSİ SORUNUDUR

İMAM HATİP SORUNU, DİN-DEVLET İLİŞKİSİ SORUNUDUR

 

İlter TURAN                                                                                 

                                  siyaset penceresi

 

Toplumumuzda laiklik yandaşı ve karşıtı olduğu ileri sürülen kişi ve zümrelerin mücadelesi muhtelif alanlarda cereyan etmekle birlikte, sık sık cereyan ettiği konulardan biri İmam Hatip Liselerinin statüsüdür. Son günlerde konu yine alevlendi. Tartışmaya taraf olmasına gerek olmayan Dokuzuncu Cumhurbaşkanımız dahi, “Çocuklarımız dinini nerede öğrenecek, bu okulları açtığımız fena mı oldu diye!” beyanda bulunarak konunun aydınlanmasına katkıda bulunduğundan emin olmakta zorluk çektiğim görüşler ileri sürdü. Hükümet İmam Hatip Lisesi mezunlarının üniversite girişlerinde meslek liselerine uygulanan puan hesaplama sistemi sonucu daha çok ilahiyat fakültelerine yönlendirildiğini düşünerek, bu okullardan mezun olanların kolay yöntemlerle lise diplomasına sahip olmalarını sağlamaya çalışıyor. YÖK bunu yargıya götürerek durdurma peşinde. Bu okulların statüsü, işlevleri ve benzeri konulardaki çatışmaların daha bir süre devam edeceğinden emin olabilirsiniz.

 

         İmam Hatip okulları ilk açıldığında, gerçekten imam yetiştirmeleri öngörülmüştü. Tek parti döneminde uygulanan kararlı laikleşme döneminde imam yetişmemişti. Çok partili hayata geçilirken, ihtiyaca cevap vermek üzere İmam-Hatip meslek okulları açıldı. Kısa sürede yaygınlaştılar. Okulların gösterdiği gelişme mezunlarının bir din mesleği icra etmek istemelerinden kaynaklanmıyordu. Öğrencilerini daha muhafazakar ortamda dini bilgilerle de donatan bir tür İslami lise hizmeti verdikleri için ilgi görüyorlardı. Peşpeşe gelen sağ iktidarlar bu gelişmeyi desteklediler. Böylece muhafazakar siyasi eğilimlere daha sıcak yaklaşan kuşakların yetişeceğini ümit ettiler. Toplumun bir bölümü çocuklarını klasik liselere göndermek yerine dini liselere göndermeyi daha rahatlatıcı buluyor, İslam yardımseverliğinin sağladığı maddi olanaklar ise az gelirli ailelerin çocuklarını masrafsız okumalarını sağlıyordu. Kız çocuklarını okula göndermekten çekinen bazı muhafazakar aileler de, kızlarını bu okullara gönderiyorlardı.

 

         Toplumun kentli, okumuş, refahı nisbeten yerinde olan modern kesimleri, bu okullara olumlu yaklaşmıyorlar, mezunlarını küçümsüyorlardı. İmam Hatip diplomalılar hızla artarken toplum hayatını yönlendiren zümreler, bu kurumların ürünlerini dışladı. Dışlananlar ise, mevcut düzene karşı çıkan siyasi akımlara yakınlık duydular. Destekledikleri akımlar dönem dönem siyasi iktidara ortak oldu, nihayet kendi başına iktidara geldi. Hükümetin İmam Hatip mezunlarının


her bakımdan klasik liselerle eşit koşullara getirilmesini konusundaki girişimleri bu çerçeveden bakılınca daha kolay anlaşılıyor. Şu kesin, İmam Hatipliler kendilerini bir meslek lisesi mezunu olarak görmüyor, din ağırlıklı bir liseden mezun olduklarını düşünüyorlar. Bir klasik lise mezunu ile eşit tutulmadıkları için haksızlığa uğradıkları kanaatindeler, giderilmesini istiyorlar.

 

         Sorunun kökünde devletimizin dinle ilişkisini düzenleyememesi yatıyor. Laiklik din ve devlet işlerinin tamamen ayrılmasından ziyade, devletin dinlere eşit mesafede durmasını öngören bir ilkedir. Devletimiz acaba dinlere eşit mesafede mi dersiniz? Müslüman olmayan vatandaşlarımızı bir yana bırakalım (aslında bırakmamamız lazım ya!), devlet Müslümanlığın çeşitli yorumlarından bile sadece birine hizmet veriyor. Bu hizmetin devlet tarafından ve devletin denetiminde verilmesini biz laiklik zannediyoruz.  Halbuki sonuç dinin devlet işine giderek daha fazla bulaşmasından ibaret. Laiklik anlayışını daha düzgün ve tutarlı bir biçimde uygulayabilseydik, ya devletin İmam Hatip Lisesi açmaması gerekirdi ya da her dini grup için benzer okullar açması. Eğer devlet İmam Hatip Lisesi açmasaydı, din adamlarını özel veya vakıf kurumları yetiştirsin deseydi, bu liselerin bugünki gibi yaygınlaşmasına gerek kalmazdı. Dini değişik yorumlayan grupların ihtiyaçlarına göre kadrolar yetişeceği için, herkesin kendi ihtiyacı olan din elemanı da yetişmiş olurdu. İşi devletin yapmasını savunanlar, denetimsiz eğitimin cehaleti, hurafeciliği, dini otoriteciliği öngören bir siyaseti teşvik edeceği endişesini dile getiriyorlar. Herhalde mevcut sistemin böyle istenmeyen sonuçlar doğurmadığından çok emin olmalılar.  Ancak, Altındağ Belediyesi’nin evlilikle ilgili nasihatleri bile, devlet denetimine güvenmenin fazla tekin olmadığını bize göstermeye yeter zannediyorum.

 

         Tabii, çoğu insanımız çocuklarına dini eğitim vermek isteyeceklerdir. Bunun yeri lise müfredatı değildir. Ders haricinde, isteyenin gönüllü katılacağı kurslardır, yaz okullarıdır. Bunun ücretini hizmeti talep edenler verirler, devlet katkıda bulunacaksa, herkese eşit katkıda bulunur. Dinin her türlü yorumuna göre ayrı kurslar düzenlenmesi serbest olmalıdır. Devletin tek dini yoruma göre okul açması “çocuklarımız dinini öğrenmiş fena mı” diye geçiştirilemez. Çocukların dinini öğrenmesi iyi olabilir, ama bütün çocukların resmi dersler çerçevesinde tek bir din pratiğini ve yorumunu öğrenmeye mecbur tutulmaları laik demokrasilerde olmaması gereken bir durumdur. Konuyu tartışmaktan kaçmamız, sadece milli eğitimle ilgili yönetmelikler düzeyine indirgememiz, giderek daha fazla sıkıntı yaratan durumlara karşılaşmamıza yol açacaktır. Sorun İmam Hatip liseleri değil, laikliğin ülkemizde uygulanış biçimi sorunudur.  Bu biçimi ele almazsak, gün gelir bütün liselerimiz birer dini lise oluverir.

 

Tüm okuyucularımın yeni yılını gönülden kutlarım. 

Sitemizde yayınlanan makale, yazı, döküman, dosyalar ve resimler izin alınmadan ve kaynak gösterilmeden kullanılamaz.
Copyright © 2014 Ruyiad Tüm Hakları Saklıdır.
Sitemap