DEMOKRASİMİZİ TEHDİT EDEN KARIŞIK BİR İŞ

DEMOKRASİMİZİ TEHDİT EDEN KARIŞIK BİR İŞ

 

İlter TURAN                                                                                 

                                  siyaset penceresi

 

Mehmet Ali Ağca’nın Kurban Bayramı sırasında cezasını tamamladığı gerekçesiyle tahliyesi, kendisinin hapishaneden çıkışı sırasında örgütlü bir grup tarafından adeta bir kahramanmış gibi karşılanması, toplumumuzda yaygın bir infial uyandırdı. Basınımız, böyle bir kişiyi tahliye etmekle dünyaya da rezil olduğumuz düşüncesini dile getirdi. Bu vesile ile yakın tarihimizim karanlık ve hatırlamak istemediğimiz bir dönemini hatırlamak mecburiyetinde kaldık ve belki daha vahim olarak, unutmak istediğimiz dönemin günümüze kadar süren uzantıları olduğunu bir defa daha hatırladık. Duyguların ağır bastığı ortamlarda,  analitik düşünmek zordur. Yine de gelin biz, bu zor işi yapmaya çalışalım.

 

         Ağca’nın tahliyesine tepkiler üç farklı çerçevede dile getiriliyor. İlkin, Ağca’nın tahliyesinin bir hukuk hatası olduğu ileri sürülüyor. Uzmanların sıkça dile getirdikleri görüşlere göre, Ağca’nın tahliye tarihinin hesaplanmasında, Papa suikastı dolayısıyla  İtalya’da aldığı cezanın Türkiye’de başka suçlardan dolayı alınmış ceza sürelerinden mahsup edilmemesi gerekirken bu yapılmıştır. Keza, Ağca iki ayrı aftan yararlandırılmıştır. Yargıtayın başka bir davada verdiği içtihada göre, mahkumun bu aflardan ancak birinden yararlanması söz konusu olmalıdır. Adalet Bakanımız hukuk karışıklığının içinden çıkabilmek için Yargıtay’dan görüş istemiştir. Şayet, sürenin hesaplanmasında bir hata yapılmış ise, bu düzeltilir, katilimiz tekrar cezaevine döner diye düşünebilirsiniz. Belki de öyle olacaktır. Ancak, geçmişte yanlışlıkla erken tahliye edilen kişilerin bulunması pek kolay olmamış, sonraları yurt dışından bulunarak, zorlukla Türkiye’ye getirilebilmişlerdir. Fakat, konuyu salt bir uygulama sorununa indirgediğiniz zaman varılacak sonuç açıktır. Eğer uygulamada bir hata yoksa, sonuçlarından pek memnun olmasak bile, uygulamayı kabullenmek durumundayız. Hata varsa düzeltilmesi gerekir. Hukuk devleti fikrini benimseyen herhangi bir kişinin aksi görüşü savunması mümkün değildir.

 

         Gelelim ikinci çerçeveye. Ağca’ya uygulanan yasal cezalar çoğu vatandaşımızın hakkaniyet duygularıyla uyuşmuyor. Yaygın olaqrak paylaşılan kanı, adı muhtelif olaylara karışmış ve Türkiye’nin önde gelen bir gazetecisini katletmiş birinin, ucuz kurtulduğu. Biliyorsunuz Ağca, Abdi İpekçi’yi öldürmek suçundan mahkum olmuş, cezasının pek az bir bölümünü çektikten sonra askeri bir hapishaneden kaçırılmıştı. İnsanlarımız, Ağca’nın işlediği suç için yeterli bir bedel ödemeden kurtulduğunu düşünüyor, buna imkan veren yasa düzenine karşı


isyan ediyorlar. Bu şikayetle ilgili olarak yapılacak olan hem ceza ve ceza infaz yasalarını hem de uygulama ilke ve pratiklerini tekrar gözden geçirmektir. Malumunuz, Ceza Kanunu yakın geçmişte değişmiş olmakla birlikte, şimdiden bazı maddelerinin isabetli olmadığı, ülkemizin başını ağrıtan vesileler sonucu ortaya çıkmış bulunuyor. Ceza İnfaz Yasası’ndan da şikayetler yaygındır. Anlaşılıyor ki, hükümetimiz sözü edilen yasaların gözden geçirilmesiyle ilgilenmek zorunda kalacaktır. Toplumun büyük bir bölümünün benimsemediği, hatta kızgınlık duyduğu yasaları, uzun vadede uygulamakta ısrar etmek büyük sıkıntılar yaratır. Bu yasalarda, demokrasi ve insan haklarını da gözden ırak tutmadan, değişiklikler yapmamız gerektiği anlaşılıyor.

 

         Üçüncü tartışma çerçevesi ise siyasi. 1970li yıllarda muhtelif olaylara karışarak adam öldürmek dahil suçlar işlemiş, hemen hepsi sağdaki aynı siyasi hareket içinde yer almış bir grup insanın devletin bazı organları tarafından himaye edildiğine inanılıyor.  Hatta, Ağca’nın tartışmalı tahliyesi işleminin bile bu himaye ilişkisinin bir sonucu olduğu sanılıyor. Anlatılanlara bakılacak olursa, Soğuk Savaş deöneminde ülkenin işgale uğraması durumunda, işgalcilere karşı direnişi yürütecek bir kadronun önceden hazır olması için ABD, NATO içinde bir örgütlenmeyi teşvik ve finanse etmiş. Göreve seçimle gelenlerin uzun süreler bu gelişmeden haberleri dahi olmamış, ta ki ABD fonları kısılıp da bütçeden tahsisat ihtiyacı ortaya çıkana kadar. Bu yapılanmada yer alan kişilerin ülke yararına olduğunu düşündükleri muhtelif kanunsuz işlere karıştığı, karıştırıldığı, buna karşılık himaye gördükleri anlaşılıyor. Bu kişilerin bazen kimseden talimat almadan, kendi başlarına ve herhangi bir ulvi amacı olmadığı da ilk bakışta anlaşılan işler yaptıkları, buna karşılık yine de himaye bekleyip gördükleri de tahmin ediliyor. Ağca’nın hapishaneden çıkışındaki sahnelere bakılacak olursa, bu sistemin kendini yeniden üretmekte başarılı olduğu da söylenebilir.

 

         Gördüğünüz gibi, Ağca olayı çok boyutlu ve çok katmanlı bir olay. Hükümetimiz Ağca’nın tahliyesi konusunda hazırlıklı olduğu izlenimini vermedi.  Şimdi sıraladığımız üç çerçeve dahilinde konuyla ilgilenmesi ve kamuoyunu tatmin etmesi gerekiyor. Uygulama hataları düzeltilebilir, yasalar toplumun hakkaniyet duygularını hesaba katacak biçimde değiştirebilir diye düşünürüm. Buna karşılık, demokrasimizi en derinden tehdit eden olgu , ülkeyi korumak adına yasa dışına çıkan, kimseye hesap vermeden hareket eden ve devlet himayesi gördüğü izlenimi veren bir siyasi örgütün varlığıdır. Demokrasimize en büyük tehdit de buradan kaynaklanmaktadır. Hükümet, muhalefetle de işbirliğini sağlayıp, bu örgütlenmeyi sona erdirmelidir.

Sitemizde yayınlanan makale, yazı, döküman, dosyalar ve resimler izin alınmadan ve kaynak gösterilmeden kullanılamaz.
Copyright © 2014 Ruyiad Tüm Hakları Saklıdır.
Sitemap