İNANCI SİYASETİN DIŞINDA TUTALIM

İNANCI SİYASETİN DIŞINDA TUTALIM

İlter TURAN                                                                                 

                                  siyaset penceresi

 

Küreselleşmenin çeşitli tezahürleri var. Biz genelde hep iktisadi nitelikte olanların üzerinde duruyoruz. Aslında küreselleşme her alanda cereyan ediyor. Kültür alanında gerçekleşen olayların iktisadi alanda gerçekleşenlerden geride kalan herhangi bir yanı yok. Örnek mi istersiniz? Ondan kolay ne var! Şu anda toplumumuzun gündemini teslim almış bulunan yaradılış teorisinin ders kitaplarına sokulması kadar iyi bir örnek bulmak her zaman kolay olmayabilir. Yaradılış Teorisi Avrupa kamuoylarını pek ilgilendirmemekle birlikte, Amerika’da nisbeten yaygın olan köktenci Hırıstiyan mezheplerin pek sevdiği bir konudur. Bu gruplar dönem dönem Darwin’in  Evrim teorisine cevaben Yaradılış Teorisini orta öğretim ders kitaplarına koydurtmaya çalışmışlardır. Ortaya ilk çıktığı şekliyle, bu grupların talepleri İncil’deki yaradılış hikayesinin ders kitaplarına konulması idi. Israrları sonuç vermedi. 1920’li yıllarda bir Amerikan eyaletinin böyle bir karar alması, hatta Evrim teorisinin öğretilmesini yasaklaması, Amerikan Yüksek Mahkemesi tarafından anayasaya aykırı bulundu ve yaradılışçılar önemli bir yenilgi aldılar. Bir süre ne yapacağını kestiremeyen bu köktenci Hırıstiyan takımı, savını daha rafine hale getirerek “Akıllı tasarım” tezini ortaya attı. Buna göre, dünyanın, doğanın işleyişinde gözlenen uyum ve  mükemmeliyet evrimle açıklanamazdı. Karşımızdaki düzen ancak Tanrı tarafından oluşturulabilecek “akıllı bir tasarımdı.” Şimdilerde bazı Amerikan eyaletlerinde bu tezi kitaplara sokmak için mücadele veriliyor.

 

         Amerikan toplumunun kenar mahallerinde gelişen köktenci Hırıstiyan tartışmalarından bize ne diye sorabilirsiniz. Tabii ki haklısınız. Gelgelelim, fikir üretmekteki başarılılarıyla dikkati çekmeyen bizim köktencilerimiz, fikri seviyesi mütevazı olan bu parlak önermeleri İsevi kardeşlerinden ödünç alarak, akılları sıra dini yaklaşımları ders kitaplarına sokmayı, böylece dinin öğrenciye formasyon verilmesindeki yerini büyütmeye çalışıyorlar. Bu modalar yeni ve küreselleşmenin sonucu. Daha önceki dönemlerde Hırıstiyan köktencilerin fikri ürünlerinin ne toplumumuzda ne de İslam dünyasının diğer kesimlerinde fazla revaç bulduğu söylenebilir. Ama şimdi küreselleşme devrindeyiz. Hakim kültürün üreticilerinden olan Amerika’nın muhtelif kesimleri, ürettikleri akılları sağa sola satmağa çalışıyorlar. Tesadüfen, Başkan Bush da bu fikirlere gönülden bağlı bir köktenci protestan olunca kalplerine kuvvet gelmiş olduğu kesin. Herhalde Türkiye’de de alıcı bulduklarına çok sevinmişlerdir. Ne de olsa, başka diyarlarda akademik temeli olmayan bu fikirlere bu kadar kolay alıcı çıkmıyor.

 

         Bir toplumda her türlü fikir tartışılabilir. Nisbeten basit bilgilerle donatılmış toplum kesimleri, akıllarına uygun gelen bir takım açıklamaların, düşüncelerin ders kitaplarına konmasını, beğenmedikleri bazı fikirlerin de ders kitaplarından çıkarılmasını isteyebilirler. Benim cesaretimi kıran, kendisinin bilim adamı olduğunu beyan eden Milli Eğitim Bakanımızın da tartışmaya bu sıfatını ileri sürerek katılmış olması. Biz 2547 sayılı Yüksek Öğretim Kanunu’na göre üniversitelerde görev yapmış ve terfi almış her kişiye bilim adamı sıfatını yakıştırıyoruz. Aslında bilim, belirli kurallara göre bilgi üretmek ve bu bilgileri sistematize etmek işidir. Bu kanuna göre göreve gelen her kişinin bu işi yapamayabileceği, sayın bakanın beyanatından anlaşılıyor. Gazeteler doğru bildirmişlerse, bakanımız Evrim de Yaradılış da birer teoridir, ikisinin de kitaplarda yer alması tabiidir mealinde bir değerlendirme yapmış. Kendisi herhalde teori kelimesinin birden fazla anlamda kullanılabileceğini farketmemiş. Komplo teorisi ve Newton’un yerçekimi teorisi dediğimiz zaman, bunlardan birincisinde teori görgül olarak kanıtlanmamış ve muhtemelen kanıtlanması mümkün olmayan bir tahmindir. İkincisinde ise görgül verilerin desteklediği, doğrulanmış bir önermedir. Bir teorinin bilimsel sıfatını taşıyabilmesi için biribiri ile mantıken ilişkili ve görgül kanıtlarla desteklenen bir önermeler dizisi olması gerekir.  Başka türlü ifade edecek olursak, bilimsel teoriye varılırken gözlemle sınanan önermelerin doğrulanabilmeleri,  yanlışlanabilirlir olmalarını da gerektirir. Zaten bilimsel teori, geçici bir doğrudur. Bir vade sonunda bilimsel teorinin getirdiği açıklamalar gözlemlerle uyuşmazsa, teorinin doğru olmadığına hükmetmek, onu değiştirmek ya da tamamen reddetmek mümkündür.

 

         Sayın bakanın ders kitaplarına sokmaya çalıştığı Yaradılış Teorisi bilimsel anlamda teori değildir. “Bu mükemmeliyeti evrimle açıklayamayız, akıllı bir tasarımla karşı karşıyayız” türünden bir önermenin gözlemlerle yanlışlanma olasılığı yoktur. Dolayısıyla, böyle bir önermenin doğru olduğuna ancak iman etmek gerekir. Buna benim bir itirazım yok. Çok sayıda insan, dünyanın nasıl yaratıldığı konusunda kutsal kitapların anlattıklarına inanıyor. İtirazım, bu tür bir “dini” önermenin sanki bilimmiş gibi çocuklarımıza aktarılması. Sayın Bakan, eğer bilim adamı olduğunu iddia ediyorsa, kendisi neye iman ediyor olursa olsun, iman meselelerini ilim meselelerinden ayırabildiğini, göstermelidir. Kabinedeki ve Meclis’teki arkadaşlarını da Yaradılış Teorisinin fen dersi kitaplarına giremeyeceğine ikna etmelidir. Bunu yapmazsa, kendisinin ve partisinin dini siyasete alet ettiğini düşünenler, bu değerlendirmelerinde pek yanılmadıklarına hükmedeceklerdir. Ben böyle değerlendirmelerin yanlış olduğunu düşünmek istiyorum. Lütfen inancı bilimmiş gibi sunmayalım, siyasetin dışında tutalım.

Sitemizde yayınlanan makale, yazı, döküman, dosyalar ve resimler izin alınmadan ve kaynak gösterilmeden kullanılamaz.
Copyright © 2014 Ruyiad Tüm Hakları Saklıdır.
Sitemap