BİTMEYEN DEĞİŞİM

 

Prof.Dr.A.İlter TURAN

                                            SİYASET PENCERESİ

Sovyetlerin dağılmasından sonra Rusya’nın yaşadığı karışıklığı seyrederken, toparlanmasının bir hayli zaman alacağını düşünmüştük. Bugünün Rusyası Sovyetler’in dünyadaki mevkiine ulaşamasa da, önemi her gün artan, içerde de istikrarını koruyabilen bir ülke görünümünde. Geçen hafta ziyaret ettiğim Moskova ve Kazan da gözlemlediğim inşaat faaliyetine ve Moskova’daki  trafik sıkışıklıklarına bakılacak olursa, maddi refahın da bir  patlama yaptığına hükmetmek gerekiyor. Sovyet döneminde bakımsızlıktan yıkılmaya yüz tutmuş muhteşem binalar restore ediliyor. Kentlerin anacaddeleri yeniden güzelleşiyorlar. Bu gidişten ahalinin memnun olacağını beklemek normal olurdu, fakat insanlarla sohbet ettiğinizde derin bir memnuniyetsizliğin ipuçlarını hemen yakalıyorsunuz.

 

            Sorun nedir?  Çözmeye çalışalım. Sovyetler Birliği’nin  dağılması komünist sistemin de sonunun gelmesi olarak görüldü.  Doğal olarak, artık Rusya’da iktidar varlığını işçi ve köylüler adına meşrulaştırmıyor, felsefesinin temelinde piyasa ekonomisi düşmanlığı yatmıyor, siyasal hayat tek partinin tekeline bırakılmış değil. Rus vatandaşları geçmişe göre daha özgür, ülkelerinin dışına kolaylıkla seyahat edebiliyorlar. Bildiğiniz gibi, Türkiye popüler seyahat hedefleri arasında. Buna karşılık Rus devleti giderek otoriterleşen, iktidardan gitmek gibi bir niyetin taşıyıcısı olduğu izlenimi vermekten hergün biraz daha uzaklaşan bir kadro tarafından ve otoriter bir üslupla yönetiliyor.  Hep beraber izledik. Putin yönetimi, muhalif hareketleri destekleyen yeni zenginleri ya hapse attı, ya Rusya dışına kaçırttı. Televizyon kanallarını, gazeteleri devlet denetimine aldı. Yerel yönetimleri merkezden atadığı yöneticilere bağladı. Şu anda hükümetin , KGB’nin yerini alan FSB’ye sivil toplum kuruluşlarını  yanlış yolda oldukları konusunda uyarma, daha açık ifade ile “hizaya getirme” yetkisinin verilmesi Duma’nın gündemine sokmayı tasarladığını Moskova’da yayınlanan bir İngilizce gazetede okudum.

 

            Yeni otoriteciliğin üç kaynağı olduğu anlaşılıyor. İlkin, Putin yönetimi, komünizmin yerine şovenlik boyutu güçlü görünen bir Rus milliyetçiliğini koymuş. Ülkenin karmaşık etnik yapısı, bundan kaynaklanan parçalanma korkusu, Çeçen terörü (kimine göre onlara atfedilen terör), dünyadan dışlanmışlık duygusu (bize pek benziyor) ve Rus Ortodoks kilisesininyeniden canlanışı (canlandırılışı!) bu milliyetçiliği besliyor. Yükselen milliyetçilik hem hükümete destek sağlıyor, hem de otoriteciliği meşrulaştırıyor. İkinci olarak, Sovyet döneminin otoriteci kurum ve kadroları yerinde duruyor. Yeni otoriteciliğin uygulayıcılığını üstlenmekte zorluk çekmemişler. Yeltsin döneminde kaybettikleri güçlerine yeniden kavuşmuş olmaktan memnunlar. Bir gözlemci, Yeltsin’in popülerliğinin zirvesindeyken KGB’yi dağıtmamasının büyük hata olduğunu, şimdiki duruma zemin hazırladığını söyledi. Muhtemelen doğrudur. Üçüncü olarak, Rusya’da devlet gelirlerinin büyük bölümünü doğal kaynak üretimi ve satımından elde ediyor. Doğal kaynak temelli gelirler yaygın toplumsal üretim faaliyeti gerektirmiyor. Devleti topluma karşı güçlü, toplumu devlete muhtaç kılıyor. Ayrıca, yöneticilerin yozlaşmasına yol açıyor.

 

            Rusya’da Sovyetlerin yıkılmasıyla başlayan siyasal değişim durmuş gibi. Tamamlanmayan değişimin doğurduğu yaygın tatminsizliğin yeni bir siyasal değişimin itici gücü olup olamayacağını ise zaman gösterecek.

 

 

Sitemizde yayınlanan makale, yazı, döküman, dosyalar ve resimler izin alınmadan ve kaynak gösterilmeden kullanılamaz.
Copyright © 2014 Ruyiad Tüm Hakları Saklıdır.
Sitemap