SİVİL TOPLUMUN POTANSİYELİNİ İHMAL ETMEYELİM!

SİVİL TOPLUMUN POTANSİYELİNİ İHMAL ETMEYELİM!

İlter TURAN                                                                                 

                                  siyaset penceresi

 

 

Resmi sıfatı olmayan ve yaygın olarak sivil toplum kuruluşları diye anılan örgütlenmelerin değeri ülkemizde yeni yeni daha iyi anlaşılmağa başlanıyor. Hernekadar sivil toplum kuruluşlarının güçlenmesi, ülkelerin iç siyasetinde ve uluslararası politika alanında artık ihmal edilmeleri mümkün olmayan birer aktör durumuna gelmelerinin tarihi pek eski değilse de, ülkemiz dışında uzunca geçmişi olan kuruluşların sayıs az değil. Biz, uzun süreler toplumdaki gönüllü örgütlenmeleri kuşkuyla karşıladık, devlet dışındaki herhangi bir kurumun toplumsal ve siyasi meselelerle ilgilenmesini, devletin işine karışmak olarak gördük. Bu anlayış bugün artık değişmeye başlamışsa, bu gelişme bir yandan toplumun zorlamasından, diğer yandan yurt dışından kaynaklanan değişim baskılarından ileri geliyor.

 

           Gönüllü kuruluşların en yaygın olarak görüldüğü ülke Birleşik Devletler’dir. Ondokuzuncu yüzyılın erken bir döneminde Amerika’yı gezen Fransız düşünürü Alexis de Tocqueville, bu ülkenin toplumsal hayatında gönüllü kuruluşların ne kadar önemli roller üstlendiğini beğeniyle anlatır. İkinci Dünya Savaşı sonrası, Amerikan düşünce, yaklaşım ve kurumlarının dünyada yaygınlaşmaya başlaması ile, başta Batı Avrupa’dakiler olmak üzere birçok ülkede bu tür kuruluşlar gelişmeye başlamıştır. Doğal olarak, her kuruluşun amacı başka. Kimi uygulamayı esas alan, eyleme dönük yollar izliyor, kimi fikir ortamı oluşturmaya çalışıyor. Size, bir örnekten söz edeyim. 1972 yılında Amerika’da Alman hükümetinin büyük bir bağış yaparak maddi temellerini attığı German Marshall Fund adında bir vakıf var. Bu isimdeki German (Alman) sözü kuruluşa önayak olanları tanıtmak, Marshall adı ise, İkinci Dünya Savaşı sonrası Batı Avrupa’nın ve özellikle Federal Almanya’nın yeniden inşasının ve Batı dünyasına kazandırılmasının mimarı Amerikan Dışişleri Bakanını anmak amacıyla kullanılıyor. Vakfın amacı ise Translatlantik ilişkileri geliştirmeye katkıda bulunmak. Amacını gerçekleştirmek için araştırmalar yaptırılıyor, akademik çalışmalara destek veriliyor, konferanslar düzenleniyor.

 

         Sizin de gazetelerden izlediğinizi tahmin ederim. Bundan on gün kadar önce German Marshall Fund Brüksel Forumu adında bir toplantı düzenledi. Toplantıyı Daimler Chrysler, Bertelsmann, the Monitor Group gibi büyük


şirketler maddeten destekledikleri gibi, toplantıda da en yüksek düzeydeki yöneticileri tarafından temsil edildiler. Birleşik Amerika’dan, Avrupa Birliği ve diğer Avrupa ülkelerinden de yüksek düzeyde katılımlar oldu. Bir taraftan Avrupa-Amerika ilişkilerini, diğer taraftan ikisinin başka yörelerdeki ortak çıkarlarını ilgilendiren çok sayıda konu ele alındı. Toplantılarda her fikrin çekinmeden tartışılması için Chatham House Kuralları adıyla anılan kurallar uygulanıyor. Buna göre, toplantıda ifade edilen fikirlerin toplantıya katılmayanlara açıklanması serbest, başka bir ifadeyle bunlar basında yer alabiliyor. Hangi düşünceyi kimin ifade ettiğini açıklamak, düşüncelere kaynağına isim vererek atıfta bulunmak yasak. Böylece, hem serbest tartışma zemini korunuyor hem de fikirler kamuoyunun yararına sunulmuş oluyor.

 

         Bu toplantıların mahiyetini yakından tanımayan bazı yazarlar bazen bu toplantılarda önemli kararlar alındığını sanabiliyorlar. Böyle toplantılar kararların alındığı meclisler değil, fikirlerin teati edildiği ortamlar. Pekiyi, toplantıların karar süreçlerine etkileri olmuyor mu? Tabii ki oluyor. Toplantılarda uluslararası gündemin çoğu sorunu üzerinde fikir beyan ediliyor, farklı bilgiler sunuluyor, farklı değerlendirmeler yapılıyor. Toplantıya katılanların bir bölümü zaten ülkelerinin ya da görevlisi bulundukları uluslararası örgütlerin karar mevkilerinde bulunuyorlar. Toplantılarda edindikleri bilgileri, izlenimleri, karar verirken herhalde hesaba katıyorlar. Toplantılarda medya da yaygın biçimde temsil ediliyor. Toplantılar sırası ve sonrasında yapılan yayınlar okunuyor, böylece ülkelerin kamuoylarına ve karar alıcılarına dolaylı yoldan ulaşılmış oluyor. Bunlara bir de günümüzde networking tabir edilen bir olayı da ekleyebilirsiniz. Networking, ortak çıkarları, düşünceleri ve endişeleri olan, birbirinin bilgi, beceri ve uzmanlığından yararlanabilecek kişilerin tanışması ve yeniden temas kurmalarını sağlayacak bilgileri değiş tokuş etmeleri anlamında kullanılan İngilizce bir deyim. Toplantılar aracılığıyla kurulan bağlantıların karar alıcılar için bir bilgi ve uzmanlık kaynağı oluşturduğunu, bu bağlantıların kararları etkileyebileceğini unutmamak lazım.

 

         Bilmiyorum, bu örnek siyasa alanında çalışan gönüllü kuruluşların önemini aktarmam için yeterli oldu mu? German Marshal Fund işlerini daha yaygın bir katılımla yürütmek ve daha çok iş yapmak için muhtelif merkezlerde bürolar açıyor. Nitekim, kısa bir süre önce Ankara’da da bir  büro açtı. Ülkemizin de bu tür kuruluşları geliştirmesi gerekiyor. Evet, az sayıda kuruluşumuz var, ama sayıların arttırılması, olanaklarının geliştirilmesi zorunlu. Eğer Türkiye bölgesinde daha fazla söz sahibi olmak, dünyada ağırlığını daha fazla hissettirmek istiyorsa, bu sadece Dış İşleri’nin gayretleri ve birkaç hükümet yetkilisinin yaptıkları dış seyahatlerden fazlasını gerektiriyor. Sivil toplumun potansiyelini ihmal etmezsek, kazana yine ülkemiz olacaktır.

Sitemizde yayınlanan makale, yazı, döküman, dosyalar ve resimler izin alınmadan ve kaynak gösterilmeden kullanılamaz.
Copyright © 2014 Ruyiad Tüm Hakları Saklıdır.
Sitemap