BİRŞEY OLMAZ ABİ!

BİRŞEY OLMAZ ABİ!

İlter TURAN                                                                                 

                                  siyaset penceresi

 

 

17 Ağustos geldi, geçti. Birçok gazetemizde depremle ilgili hikayeler, değerlendirmeler yayınlandı. Deprem uzmanlarımız muhtelif ve birbiri ile tam uyum içinde olduğunu söyleyemeyeceğimiz açıklamalar yaptılar. Açıksözlülüğü ile tanınan İstanbul Valisi Sayın Muammer Güler, durumun vehametinin iyi anlaşılmasına katkısı olur umudu ile İstanbul’un baştan aşağı yıkılarak yeniden inşa edilmesi gerektiğini belirtti. Söylenen ve yazılanlardan çıkarılacak sonuç, vatandaş olarak zaten alışkın olduğumuz bir genelleme: Aradan geçen zaman içinde depreme karşı korunmak için pek fazla birşey yapılmışa benzemiyor. Başımıza nice felaketler gelmesine rağmen, “Bişey olmaz abi!” tümcesi ile özetlenecek yaklaşım davranışlarımıza yön veriyor.

 

         Bir yetkili olsaydım, böyle sözler karşısında nelerin yapıldığına dair uzun açıklamalar yaparak, ileri sürülenlerin doğru olmadığını ısrarla vurgulardım. Evet, haksızlık etmeyelim. Devletimiz ve hatta ondan önce devletimizin engellemeye, denetim altına almağa çalıştığı gönüllü kuruluşlar depremin yaralarını sarmak için büyük çaba gösterdiler. Depremden sonra, uygulamadaki başarısı sınırlı olsa da, zorunlu deprem sigortası getirildi. Deprem vesilesiyle doğal afetlere karşı genel hazırlıksızlığımız iyice ortaya çıktığı için, yoğun bir teşkilatlanma çabasına girişildi. Deprem yönetmeliklerinde değişiklik yapıldı ve depreme karşı dayanıklılık standartları yükseltildi. Bir kısım insanımız depremlere karşı hazırlıklı olmak konusunda daha yüksek duyarlılık sahibi olduklarından, kendinelerine göre bazı ek adımlar attılar. Eminim ki, çoğumuzun bilmediği ya da farkında olmadığı daha nice tedbir alınmıştır.

 

Depreme karşı hazırlıklı olmak için yapılanları görmezlikten gelmek ya da küçümsemek gibi gibi bir niyetim yok. Benim vurgulamak istediğim nokta farklı. Depremin yarattığı acil durum ortadan kalktıktan sonra, depreme karşı hazırlıklı olmak için giriştiğimiz gayretlerimiz hissedilir ölçüde gevşedi. Buna karşılık, deprem uzmanları geçmişte yaşadıklarımızdan daha şiddetli bir depremle karşılaşma olasılığının yüksek olduğu ve bunun pek de uzak olmayan gelecekte gerçekleşebileceği konusunda bizi uyarıyorlar.  Anlaşılıyor ki, daha yapılacak işimiz çok. Kentimizi yıkıp yeni baştan yapamasak da, örneğin


binalarımızı deprem karşı güçlendirme türünden önlemleri yoğunlaştırabiliriz. Bu ve benzeri çoğu işi devletten fazla birşey beklemeden toplumun üstlenmesi, devletin sadece işleri kolaylaştıran bir çerçeve oluşturması yeter ama asırların yarattığı itiyatlarımız var. Devlet itmeyince, toplum pek kolay harekete geçemiyor. Ayrıca, herkesin kazançlı çıkacağı bir işin maliyetini hakkaniyet ölçülerinde paylaşmak yerine, ya devletin ya da bu işin yapılmasını savunanların üzerine yıkmayı da tabii görüyoruz. Devletin bir teşvik çerçevesi oluşturmasına ihtiyaç var.

 

Bakın size, komşu binada yaşanan bir olaydan söz edeyim. Kat maliklerinden bir mimar,  bodrum dairelerinden birinde yapılan tadilat sırasında binanın güçlendirilmesi gerekeceğine ilişkin gözlemlerde bulunmuş. Dairenin tadilatını yapan bir başka mimar ise böyle bir ihtiyaç olmadığını ifade buyurmuş. Dairenin sahibi, “ben kendi mimarıma güvenirim” diyor. Tabii, işin doğrusu bu konuda ehil olmadıkları bilinen mimarların izlenimleriyle yetinmek değil. Uzun bir mücadeleden sonra, biraz da apartmanın ortak masrafları için ayrılan yeterli para bulunmasının yarattığı fırsattan yararlanarak bir firmaya araştırma yaptırılmasına karar verilmiş. Rapor binada ciddi bir güçlendirme yapılması gereğini ortaya koyuyor. Böyle bir tadilatın yapılması hem masraflı hem de insanların rahatı kaçacak. Birkaç hafta için evlerini tahliye etmeleri de  gerekecekmiş. Tabii, çoğu daire sahibi yan çiziyor. Herkes kendine göre mazeretler icat ederek, binanın güçlendirilmesine karşı direniyor. Hem paradan hem rahatlarından olacaklar. Halbuki, binada ciddi bir araştırma yapılmış ve güçlendirme gereği tartışılamayacak kadar açık. Güçlendirmenin hem kendi canlarını hem de mallarını korumak için zorunlu oldıuğunu algılayan birkaç kişinin ise ellerinden birşey gelmiyor. Mevcut yasal düzenleme oyunbozanları koruyucu nitelikte.

 

Acaba diyorum, binaları belirli bir zaman dilimi içinde deprem incelemesine mecbur kılmak; ihtiyaç durumunda, güçlendirmeyi şart koşmak; güçlendirme masraflarının karşılanabilmesi için cazip ve kolay işleyen bir kredi sistemi geliştirmek; bunu yapmayanlara bina yıkımı dahil yaptırımlar uygulamak çok mu zor. Evet, bu zorlamadan hoşnut olmayanlar da çıkacaktır ama devlet yönetmek biraz da kısa vadeli memnuniyetsizliklere karşı koymayı bilmek, uzun vadeli düşünebilmek değil mi? Bilinen bir durum: İnsanlar rahatlarından olmak istemiyorlar, fakat onları rahatlarından eden iş bittikten sonra da, işi yapmayı zorlayanlara dua bile ediyor, onları hayırla anıyorlar. Hükümet bir tasarı hazırlasa, parlamento konuya öncelik verse, kısa sürede bir çözüm oluşturulur. Vatandaş ilanihaiye “Bişey olmaz abi!” mantığı ile idare etmek isteyebilir ama hükümetin bu akıllara uyması için sebep yoktur.

Sitemizde yayınlanan makale, yazı, döküman, dosyalar ve resimler izin alınmadan ve kaynak gösterilmeden kullanılamaz.
Copyright © 2014 Ruyiad Tüm Hakları Saklıdır.
Sitemap