OTORİTERLEŞİP DÜNYADAN UZAKLAŞALIM MI?

OTORİTERLEŞİP DÜNYADAN UZAKLAŞALIM MI?

 

Prof.Dr.A.İlterTURAN                                      

                                                                    siyaset penceresi

 

 

Dünya değiştikçe ve Türk toplumu demokratikleştikçe, öncelerde dile getirilmesine alışık olmadığımız siyasi taleplerle karşılaşıyoruz. Dünyayı yönlendiren devletlerinin vardığı gelişme aşamasında, evvelce ulus-devleti zayıflatacağı düşünülen talepler günümüzde insan haklarının bir parçasına dönüştü.  Örneğin dini ve etnik azınlıklar farklı olduklarının kabulunü, kamu hayatının buna göre düzenlenmesini  istiyorlar. Değişimin kökleri muhtelif. İlkin, ulusal ekonomiler içinde maddi refah ve karşılıklı bağımlılık artmış durumda. Farklı olduğunu düşünen grupların ayrılmalarınmın maliyeti çok yüksek. Erişilen refah düzeyi ise, insanların sorunlarını kavga  etmeden halletmelerini teşvik ediyor. Hatırlayalım, bölündü dediğimiz Belçika, ekonomisinin bütünselliği, Flaman ve Valonların içiçeliği sayesinde  birliğini koruyor. İkinci olarak, demokrasinin içeriği genişliyor, zenginleşiyor. Farklı inanç ve kökenlerden gelen insanların her bakımdan eşit olduğu, herkesin kimliğini kendisinin belirlediği  bir birlikteliğin mümkün olduğu anlayışı yaygınlaşıyor.

 

                Türkiye, ulusal devletin inşasını etnik ve dini tecanüs oluşturmaya dayandırmıştır. Önceki dönemlerde bu yaklaşım yadırganmıyor, dünyanın birçok ülkesinde benzer uygulamalar yürütülüyordu. Fakat, günümüzde katılmayı arzuladığımız dünya ile bizim anlayış ve uygulamalarımız arasındaki uyumsuzluk artıyor. Dostlarımız eleştiriyor, biz ise alınıyor, acaba dost görünenler bizi bölmek mi istiyorlar diye kuşkulanıyoruz. Kötü niyet besleyenler olabilir ama her eleştirinin kötü niyetli olduğunu söyleyemeyiz. Dostlarımızın, bizim iç dayanışma ve barışımızı kuvvetlendirmemizi arzulamaları dahi muhtemeldir. Sorunlarıyla başedemeyen istikrarsız bir Türkiye, onların güvenliğini ve refahını tehdit edecektir.

 

Mutlaka bu işlerde bizim kusurumuz var mı sorusunu sormalıyız. Pekiyi, soruyor muyuz?  Maalesef, evet demek zor. Kurumsallaşmış bir hoşgörüsüzlük devam ediyor. Bunun yolaçtığı uygulamaları hergün gazetelerde okuyabilirsiniz. Kısa bir süre önce beni derinden yaralayan bir haberi belki siz de okumuşsunuzdur. Bir ilköğretim okulumuzda Cumhuriyet Bayramı kutlamaları sırasında bir kızımızın şiir okumasını kaymakam, çocuğumuzun isminin Türkçe olmadığını iddia ederek, engellemiş. Çoğumuzun Arapça ve Farsça kökenli isimler taşıdığı bir toplumda neden Kürtçe isimlerinden rahatsız olunuyor, anlayabilmiş değilim. Aslında çocuklarımıza sesi ve manası güzel isimleri kökene bakılmaksızın veremez miyiz?

 

Müslüman olmayan azınlıklara getirdiğimiz kısıtlamalar, tarihteki hoşgörüsüyle övünen toplumumuza yakışmıyor.  Cemaat vakıfları ile ilgili yapılan yasal düzenlemeler tatmin edici olmadığı gibi, bürokrasimiz değişiklikleri hayata geçirmekte de pek istekli gözükmüyor. Cemaatlerin güvenlik sorunları yaşadığı, zaman zaman din görevlilerinin saldırılarla karşılaştığı, kolluk kuvvetlerinin ise olaylar karşısında yeterince ilgi göstermediği biliniyor.

 

En son kalabalık  bir Alevi topluluğu yürüyüş yaptı. Herhangi devlet yetkilisinden anlayışlı tek cümle çıkmadı. Bakan seviyesinde aksi yönde söz söyleyenler çıktı. Halbuki, dünyanın gidişine uymadan insanlarımızı toplumumuza gönülden bağlayamayız.  Onlara sevgi ve saygıyla yaklaştığımızı göstermemiz, bunu uygulamaya geçirmemiz lazım. Yoksa giderek otoriterleşen, dünyadan uzaklaşan bir toplum oluruz. Bunu istiyor muyuz?  Benim cevabım kesinlikle hayır . Acaba siz farklı mı düşünüyordunuz?  

Sitemizde yayınlanan makale, yazı, döküman, dosyalar ve resimler izin alınmadan ve kaynak gösterilmeden kullanılamaz.
Copyright © 2014 Ruyiad Tüm Hakları Saklıdır.
Sitemap