ÖNCE SORUN OLDUĞUNU KABUL ETMELİYİZ

 

Prof.Dr.A.İlter TURAN

                                            SİYASET PENCERESİ

Başbakanımız konuşURKEN önceden hazırlanan metinlere sadık kalmak konusunda isteksiz. Bir süre önündeki metne sadık kaldıktan sonra emprovizasyona başlıyor. Önceden hazırlanmış metinlerden uzaklaşınca, her zaman tutarlı bir bütün oluşturduğu söylenemeyecek değerlendirmelerde bulunuyor.  İçinden gelerek konuşunca, bazen o mevkide olan birisinin kullanmasına alışık olmadığımız bir üslup sözlerine egemen olabiliyor. Bazen daha sonra söylemekten kendisinin de memnun olduğundan kuşku duyduğum sözler sarfediyor, değerlendirmelerde bulunuyor. Fakat, itiraf etmeliyiz ki, bazen de birçok siyasimizin söylemekten kaçındığı fakat söylenmesi gereken doğruları samimiyetle dile getiriyor. Örneğin, zaman zaman kendisinden iş isteyenlere, artık devletin herkese iş verme devrinin bittiğini, başka çareler aramaları gerektiğini hatırlattığında, insanın içinden, “Doğru söze ne denir!” demek geliyor.

 

                Geçen hafta, yine böyle bir serbest konuşmasında,  Başbakanımız, Türkiye’de yaşayan azınlıklara kötü muamele yaptığımızı, onları ülkeden uzaklaştırmakla iyi etmediğimizi, ülkemizin bu işten kazançlı çıkmadığını, faşizm yapıldığını ifade etti. Tartışmalar başladı. Öyle düşünenler olsa bile, günümüzde kimse, “çok iyi yaptık, işin bitmesine az kaldı,” diyemiyor, böyle bir düşünceyi ifade etmenin ülkemizde ve dünyada hoş karşılanmayacağını biliyor. Buna karşılık, bir kısım insanımız yaptıklarımızın iyi olmadığını, üzüntü ifade etmemiz gerektiğini düşünürken, bir kısım da, “Türklere de neler yapıldı, kimse bize ne acıdı, ne özür diledi, başımıza olmadık mesele çıkarmayın” diyor. Bir de konuya  salt bir teknik uluslararası hukuk sorunuymuş gibi bakanlar var. Bu yaklaşımı sergileyenler özellikle Türkiye’nin Lozan Antlaşması ile taahhüt ettiklerini yerine getirdiğini vurguluyorlar.

 

                Osmanlı İmparatorluğu Balkanlardan ve Kafkaslardan çekilirken, geride kalan bazen Türk, bazen Müslüman, bazen her  iki niteliği birden taşıyan insanlara büyük zulüm yapıldığı biliniyor.  İnsnalarımız sık sık yaşadıkları bölgeleri terketmeğe, İmparatorluğun hüküm sürdüğü bölgelere göç etmeğe zorlanmışlardır. Öldürülenler ve içine itildikleri koşullar nedeniyle ölenler olmuştur. Yaşananları dış dünyaya iyi anlattığımız söylenemez. Bunların aslında bilindiği, fakat kimse dostumuz olmadığından aldırış edilmediği gibi kolayca inanılabilen ama doğruluğu tartışmalı varsayımlarla hareketsiz kalınmıştır. Ancak, kendi insanlarımızın çektiği acılar, uğradığı haksızlıklar, bizim de kendi vatandaşlarımıza benzer davranışlar uygulamamızın tabii olduğu düşüncesini desteklemez, sadece başkalarının da yanlış işler yaptıklarını gösterir. Türkiye’nin hukuki sorumluluklarını yerine getirdiği iddiası da çok dar bir hukuk anlayışının ürünüdür.

 

 Azınlıkların ülkemizde tüm diğer vatandaşlar kadar rahat ettiğini söyleyemeyiz. Bu tavrımız bir ölçüde çok uluslu  İmparatorluğumuzun uluslara ayrışarak parçalanması sırasında azınlıkların dış destekli eylemlerini unutamamamızdan kaynaklanıyor.  Ancak, azınlıkların rahatsızlığı devam ediyor.  Geçmişi unutmasak da, günümüzü geçmişimize esir etmemize gerek yok. Türkiye Atatürk’ün açtığı yoldan giderek büyük, güçlü, başarılı bir ülke oldu. Sorunlarını teşhis ve tedavi edebilir. Ama önce bir sorun olduğunu kabul etmeliyiz. Başbakan da buna işaret etti. Haklıdır.

 

 

Sitemizde yayınlanan makale, yazı, döküman, dosyalar ve resimler izin alınmadan ve kaynak gösterilmeden kullanılamaz.
Copyright © 2014 Ruyiad Tüm Hakları Saklıdır.
Sitemap