CENAZE ROMANTİZMİ

 

 

Prof.Dr.A.İlter TURAN

                                                                    SİYASET PENCERESİ

Geleneklerimiz arasında ölen kişinin arkasından kötü konuşmamak gibi güzel bulduğum, uygulamaya çalıştığım bir ilke var. Aramızda olmayan bir kişi, kendisi hakkında yapılacak ithamlara, suçlamalara cevap verecek konumda değildir. Dolayısıyla müteveffaya doğru veya yanlışlığı kanıtlanamayacak suçlamaların yöneltilmemesi, buna başvuranların da hoş karşılanmaması tabiidir. Ancak, sanıyorum ilkeyi doğru yorumlamıyoruz. Kişinin arkasından kötü konuşmamak başka, icraatini değerlendirmekten kaçınarak, yaptığı her şeyi hoş görerek meth-ü sena eylemek başkadır.

 

Bu sözleri neden yazdığımı belki açıklamama dahi gerek yok, tahmin etmiş olmalısınız. Geçen hafta dini muhafazakarlığı siyasetimizin ayrılmaz bir parçasına dönüştüren Profesör Necmettin Erbakan ebediyete intikal etti. Eşine ender rastlanacak büyüklükte bir cenaze töreniyle de uğurlandı. Muhalifi ve muvafıkı kendisi için güzel şeyler söylediler. Nezaketini hiçbir zaman kaybetmediğini, engin bir hoşgörüye sahip olduğunu hatırlattılar. Çevremizdeki ülkeler kaynarken, lider değişimini beceremeyen sistemler büyük toplum olaylarıyla çalkalanırken, toplumumuzun birbirinden çok farklı kesimlerinden ve siyasi tercihlerinden gelen insanların bir lideri sevgiyle uğurlamaları kıskanılacak bir demokratik olgunluk örneği oluşturuyor.

 

Sizi bilmiyorum ama, liderlerimizin Rahmetli Erbakan’dan söz ederken kusursuz devlet adamı, büyük bir lider olduğunu cömerçe belirtmeleri bana inandırıcı ve samimi gelmedi. Zaten, Saadet Partisi’nin ileri gelen yöneticilerinden biri, bu kadar büyük ve güçlü bir devlet adamı olduğunu neden hayatta iken teslim etmediniz de şimdi söylüyorsunuz mealinde bir değerlendirme yaparak, söylenilenlerin samimiyetini diplomatça sorgulamış.  

 

Rahmetli Erbakan siyasetten uzun süre dışlanan, buna karşılık  güçlenen bir siyasi temayülün demokratik çerçeve içinde ifade edilmesine önderlik ederek, ülkemize hizmet etmiştir. İç barışımıza katkıda bulunmuştur. Kibar ve mizahı kuvvetli üslubuyla, kavganın yerine konuşmayı ön plana çıkarmıştır. Bunlar görmezlikten gelinemez. Ancak, kendisinin gerçekleri algılamakta zorluk çektiği, kendi gerçeklerini yarattığı, buna karşılık ülkemizi sıkıntılı durumlara soktuğu unutulmamalıdır. Kıbrıs Barış Harekatı’ndan sonra Başpiskopos Makarios ve Rahmetli Bülent Ecevit’in oluşturduğu uzlaşmayı kabul etmemiş, Ada’nın tamamını almaktan söz etmiş, günümüzdeki çözümsüz durumun mimarı olmuştur.   Ülkemizin zora düştüğü durumlarda, birkaç defa “Beni kırmazlar” Suudi Arabistan’a gitmiş, eli boş dönmüş, hepimizi rencide etmiştir. Libya’yı ziyareti sırasında, şimdilerde iktidara tutunmaya çalışan Muammer Kaddafi’nin huzurundaki itaatkar görünümü, o olayı televizyonda görenlerin, gazetelerde okuyanların belleklerinde hala kapanmayan derin bir yara açmıştır.

 

Biraz da iç siyasete bakalım. Hocamız partisine verilen fonların nereye harcandığını belgeleyememekten hapse mahkum olmuştur. Partisinin başında değilken bile hükmetme arzusunu frenleyemediği için partisinde isyan çıkmış,  kopmalar olmuştur. Bugünkü iktidarı da böyle bir kopmaya borçlu değil miyiz? Milliyetçi Cephe hükümetlerinin mefluç hale gelmesinde Hocamızın hiç mi rolü yoktu.

 

Vefat edenleri hayır ile yad edelim, arkalarından kötü konuşmayalım ama cenaze romantizmine kapılıp, samimiyetsiz sözler söyleyip, yapmacık gözyaşları dökmeyelim. Ayıp oluyor.

 

 

Sitemizde yayınlanan makale, yazı, döküman, dosyalar ve resimler izin alınmadan ve kaynak gösterilmeden kullanılamaz.
Copyright © 2014 Ruyiad Tüm Hakları Saklıdır.
Sitemap